1 Ocak 2009 Perşembe

uzaklar





karanlık bir yorgan altında
boğuldu bu gece şehrim
ayışığına serenad geçerken
hüznün koyu ayazı
ayrılığın bendi gibi dikiliyor
bu şehrin her kıyısı
bir hayalsin şimdi benim sevdiğim
her gece pencereme vuran
lacivert bir hasrettir suretin
parmakların sur misali örterken yüzünü
gözlerin ağır bir kapı gibi kapanmaktadır
ve sürgüsü yakarken içimi kirpiklerinin
sessizce yaktım yolları tan ağarmadan
saçlarından tutmak için sana varmanın
yürüdüğün sevdanın kuytusuna sokuluyorum
gözlerimden bir güvercin uçuruyorum usulca sana
ve gölgeni örtüyorum en derin uçurumlarıma
söylesene sabahımın en güzel şarkısı
kaç kere tanırım ki bir sen daha
zaman kendini öldürürken her nefes alışımda
uzaklar var ya bırakmayan seni bana
kara bir yılan gibi hani boylu boyunca
özlemini bıraktı ellerimde şafak arkası
görmediğim sesinin nihavent kokusuna

4 yorum:

...ve], dedi ki...

:)

atesinsesi dedi ki...

Ömrümüze gömüt, şu gümüşten günlerde
Hiçbir çoğul eki azaltamıyor yalnızlığımı
Zencefil kokulu yeminlerinde şarkın
Çölün yüreğinde yeşeren bir vaha oluyor adın.

Gün ağarıyor yavaş yavaş
Beyaz tuvale düşüyor gümüş yüzü ışığın
Mavi hep biraz mahcup bakıyor yeşile
Bir karınca yükü tartılırken yeni gün yürekte.

...ve], dedi ki...

özlettin kendini dost

paradoks dedi ki...

burdayım, döndüm dost.. :)