24 Ekim 2008 Cuma

bazen yıldızlar bakar kayıp gidene..


Şehrin arka mahallelerinden birinde, gecenin puslu kanat çırpışlarına doğru sürdü adımlarını genç adam. Havada ıslak bir kömür kokusu vardı. Çocukluğunun geçtiği bu sokak, sanki zamanın eli hiç değmemiş gibi duruyordu yerli yerinde.. Afife ablanın penceresinin önündeki, zeytinyağı tenekesine ekili küpe çiçeği bile, mevsimin döngüsüne hiç yenik düşmemiş gibi, hala aynı çiçekmiş gibi aynı köşede ikamet etmekteydi. Sadece insanlardı sanki zamana yenilen.. Sokağın başındaki akmayan çeşme, hala akmıyordu. Bacası tüten iki göz odalar, hala tütüyordu.


Zaman içinde sabit kalabilmek, daha kötüye gitmeyip, içindeki değerleri hala muhafaza edebildiğin için, bir bakıma ilerleme sayılabilir miydi? ..Ya da kötüye de olsa, mutlaka değişmesi mi gerekliydi herşeyin?.. Bu muydu "gelişmek" dedikleri?.. Sabit kalma aldatmacası, olsa olsa bir yanılgıdan ibaretti zaten.. Dış görünüşüyle 100 yıllık uykuda donup kalmış görünen bu muhit, ayrıntılara dikkat edince, aslında hiç de öyle olmadığını ele veriyordu.


Değişmeyen ne vardı ki şu dünyada? Dünyanın alacalı rengine kanmayan kim vardı? "Hey koca dünya"diye geçirdi içinden.. İnsan öğüten koca bir değirmen değilsin de nesin? Kimleri yutmadın, kimleri?.. Hala doymazsın.. Hala istersin.. Ne verirsen üç misliyle alırsın. Bedellere tutsak edersin. Ödetir ödetir, yine de iflah olmazsın.


Neler uğruna nelerden vazgeçiyordu insan. Her vazgeçiş bir parça koparıyordu sanki canından.. Kendine gelebilmek için kendinden gitmek gerekiyordu bazen.. Kendini terk etmek.. Kendinden vazgeçmek.. Terk-i diyarlarda tekrar dönmek kendine.. Sonra bulduğun kendini tanıyamamak.. Eski kendini aramak.. Küçücük kafesin içinde kanat çırpmaya çalışmak özgürlüğe.. Kendi bedenine hapsolmak..


Şair boşuna mı sormuştu: "Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır?".. diye..


Bir de bir yanın hep eksik kalıyordu sanki bazen.. Bir sohbet esnasında, ya da bir deniz kıyısında ufku seyre dalarken, kimi zaman yüzüne vururken bir şarkının bir hecesi, ya da bir şiirin olmadık bir dizesi.. pat diye bir hayal dikiliveriyordu karşına.. Elini kolunu nereye koyacağını şaşırır ya hani insan bazen.. Bulunduğu yer yabancı gelir ansızın.. İşte öyle kalakalıyordun, hayatın orta yerinde şaşkın.. Dünyanın muazzam düzenini bozan iğreti bir nesne gibi hissediyordun kendini.. Konuştuğun dil bile yabancı geliyordu.. Ve ansızın yoruluyordun yaşamaktan.. Tüm bedenin istifasını sunmak arzusuyla doluyordu hayattan.. Ama yaşıyordun işte..


Bu sokağa anılarını gömüp gitmişti vakti zamanında.. Ruhunun en temiz yanlarını burada bırakmıştı. Gönlü bir yangın yeri gibi kanamaklı.. Gündüzü bırakıp, geceye gitmişti. Hayali bırakıp, gerçeğe.. Sevinci bırakıp, hüzne.. Ne kadar koyu rengi varsa yaşamın, bir tek onları götürmüştü yanında.. Küfrü, bedduayı, kötü büyüleri alıp gitmişti.


Şimdi cinayet mahalline dönen bir katil gibiydi dönüşü.. Bu havayı ne yüzle soluduğunu sordu kendine.. Bir zamanlar günde yüzbin kere geçtiği bu yol, dibine diz çöktüğü şu yıkık duvar, karşıdaki viran evin camı kırık penceresi, katili olduğu yaşanmamış günlerin hesabını sormaz mıydı?


Her acıklı hikayenin ardında, üstü kabuk bağlamış bir gönül yarası saklıydı sanki.. Kabuk bağlamış ama, içten içe kanayan.. Zamanı merhem ettiğin.. Dindiremediğin.. "ya hiç olmasaydı" ları teselli bildiğin.. Bir intihar gibi çaresizce kabullendiğin..


Bir zamanlar bir aşka tutulmuştu kalbi bu sokakta..


Tutulmaydı evet..


Aşka, olsa olsa tutulabilirdi insan.. Ay tutulması gibi, bir hastalığa tutulma gibi, ansızın yağmura tutulma gibi.. Başka türlü düşemezdin içine.. Düşünce de çıkamazdın kolay kolay..


..ve bir eşikten atlar gibi sevmişti. Tepeden tırnağa tüm varlığı, beyni, ruhu, düşünceleri, duyguları, bedeni.. adeta bir ihtilalin içinde bulmuştu kendini.. Sonrasını kimseler sormasın, o da söylemesindi.


O yıkık duvarın dibine oturdu yine eski günlerdeki gibi.. Bir sigara çekti sol cebinden.. Ciğerlerine dolan dumanı savurdu karanlığa doğru.. Dumandan mı bilinmez, hafiften bir nem geldi geçti gözlerinden..


Bir zamanlar onu kendisine getiren sevinçli adımların, şimdi başka şehrin sokaklarını arşınladığı düşüncesi, sanki ilk kez aklına geliyormuşcasına canını yaktı. Bildiğin bir şeyi ilk kez idrak eder gibi.. Şimdi ne yapıyor acaba? diye düşündü. Belki sabaha çocuklarını okula yolcu edecektir, saati başucuna kurup, yatmaya hazırlanıyordur şu anda..


Belki o da gelmiştir bu sokağa anıların tozunu almak için.. Tam burada durup, sırtını duvara vermiştir, kimbilir? Ansızın başını kaldırıp gökyüzüne, seyre dalmıştır.. O kapkara gözlerinde yüzdürürken yıldızları..


Belki yıldızlar bakakalmıştır ardından,
Ömrümden kayıp giderken tutamadığım'ın..

2 yorum:

...ve], dedi ki...

söyleyecek söz yok yıldızların baktığına ve sana bıraktıklarına.....kalbine sağlık sevgili dost...

paradoks dedi ki...

teşekkür ederim.. :)