***Çocuktun!.. Ankara'ya kar yağardı diz boyu.. Yürüyecek, koşacak alanlar vardı. Nefes alacak kadar zamanlar.. Arkanda bir yavru kangal köpeği, hoplaya zıplaya eşlik ederken sana.. Koşardın.. Ne zaman unuttun koşmayı?.. Yaşam koridorlarında koşturmaktan mı?.. İs kokularında kestaneler oyalardı vakitleri.. Soba üzeri mandalina kabukları bir de.. Sabahın ilk ışıkları, yeryüzünün beyazlığına karışırken, gözlerin kamaşırdı yaşamaktan.. Kapı eşiklerine karlar dolardı.. Hem sonra.. Kömür gözlü adam olurdu kar.. Çocuktun.. Ne zaman unuttun çocukluğunu?.. Kömür gözlü adamlara aldanmaktan mı?.. Çocuktuk!.. Unuttun mu?!..***
.....
Önce beyaz bir sayfa açarsın önüne.. İçinde bulunduğun an dilimi, sana kalbin kadar temiz (!) bu sayfayı sunmaktadır. Bu beyazlığa dalar gider gözlerin bazen.. En son ne zaman, bembeyaz, pürüzsüz ve yumuşak karın üstünde, ayaklarının bıraktığı izleri seyre dalarak ve o tarifsiz duyguya kendini bırakarak, metrelerce yürüdüğünü düşünürsün. Belki çocukluktan kalma bir tat, genzini yakmaya başlar. Bu eylemin sende bıraktığı haz, çoktan maziye karışmış da olabilir.
"Kara basma, iz olur"
Türküye nispet, kara basıp bıraktığın izler, büyüdükçe daha da derinleşerek, yerini başka başka izlere bırakır. Bazen derin izlere zemin kar olursun bizzat kendin.. Ömrünü, hayatın aslında bir iz bırakma çabası olduğundan habersiz yaşarsın. Önlük yerine forma giymenin "büyümek" olduğunu sandığın zamanlar, artık çok gerilerde kalmıştır. Sigarayı elinde büyükler gibi tutup, öksürmeden içmeyi başardığın an, büyüyeceğini sandığın zamanlar da.. Belki de sigara elinde tutmaya başlamıştır artık seni..
Önce "yaşarsın".. O beyaz sayfa, "hadi yaz" diye gözlerini sana dikip bakmadan çok önce..
Bir zaman, bir yerlerde, bir şeyleri yaşarsın.. Acıyı, sevinci, hüznü, sevdayı.. Bazen bir trajedi, bazen de komedi gibi perde perde sahneye konan bir hayatı.. Önce "yaşadıkların" olmalı elinde zaten, yazmak için.. Baktıkların ve gördüklerin olmalı.. Kulak verip duydukların.. Nefes alıp içine çektiğin hayallerin.. İçinden bırakamadıkların.. Sancıların..
Bir tortu kalmalı ilk önce elinde.. Sonra belki "ellerini yıkama ihtiyacı".. İstediğin sadece budur, kimbilir?.. Beyaz bir sayfada, ömrünü temize çekmek istiyor olabilirsin. Akıl-yürek süzgecinden geçenler, izlerini bıraktıkça, ruhun da arınmaktadır her satırın ardı sıra.. Belkide konuşamadıklarındır yazdıkların.. Ağızdan çıktığında havaya karışan sesler, bir başkasının bedeninden daha çabuk karışabiliyordur, cansız bir kağıdın bedenine.. Anlatamayacağını bildiğin şeylerdir yazdıkların belki..
Sonra da, yazarken yaşamaya başlarsın.. Yazmayı yaşarsın.. Yazdıkların, yaşadıkların olur.. Çoğu şeyin farkına yazarken varırsın zaten.. En mutlu anın, en acı günün de, satır aralarında saklıdır. Senin bile hatırlamadığın zamanların.. Seni "sen" yapan anların.. En yoğun yaşadıkların başrollerde yerini alır daima.. Hepsi birer birer ele geçirirler parmaklarını.. Onların izleridir biraz da senden kalan.. ve genelde hazdan daha yoğun yaşanır ya acı.. bunun içindir, satırlarda umumiyetle acının mutluluğa galebe çalması..
Yazdıkça yaşamaya, yaşadıkça yazmaya bağlanırsın. Güçlü bir tutku ya da nefes almak gibi bir ihtiyaç olur artık.. Kelimelerden taçlar yapar, saçına takarsın.. Harflerden çift kaleler kurar, maçlar yaparsın. Hece hece, sözcük sözcük işlersin zamanı..
Bazen haykırışın bir ünlem olur.. takılıp kaldığın, içinden çıkamadığın anların soru işareti.. virgül virgül parsellere bölersin sözcüklerini, hayatın gibi.. "bitmedi, daha diyeceklerim var" der gibi.. açıklanamayan şeyleri açıklamaya çabalarsın, neden virgüllü nokta olmasın ki?.. belki bir şey vardır şuranda, tam sol yanında işte, anlatamadığın.. üç nokta olur dizilir boğazına, bir cümlenin ardı sıra.. 'nokta'.. o son nokta, günü geldiğinde konacak nasılsa.. cümlelerinin tam da ayak ucuna.. en güzel yazınsa, hiç yazmadıkların olacak belki.. arkandan en çok ağlayanlar da..
..ve hayat daha neleri düşündürtmez ki insana.. her zaman senaryosu yazılmış bir metnin sahneye konmadığını da anlarsın.. tersine bir işleyişin de yaşanabileceğini bazen.. yani, çoktaan sahneye konmuş bir oyunun senaryosunu kayıt altına almaya çalışan, acemi bir senarist gibi de hissedebilirsin kendini yazarken :
"hayat oyununun acemi senaristi"/gibi...
bitti.
7 yorum:
ve bittiğini sandığın yerde başlar bazen hayat,aslında o anda...kimbilir:)))bide söylemedim ama benim bugün doğumgünüm:)çok güzel bir hediyeydi açıkçası şimdi,okurken büyük keyif aldım:)kalemine sağlık kalbine sağlık :)
:)
doğum günün kutlu olsun!..
kendimce birkaç satır bıraktım sayfana..
tam da dediğin gibi işte.. bittiğini sandığın yerde başlar hayat.. çoğunlukla hem de.. :)
ne diyeceğimi bilemedim ne söyleyeceğimide,afalladım ama bunlar çok güzel gözyaşları,sağol sevgili dost,sıcaklığın ve o kalbin için...çok çok çok güzel bir hediye...çok güzel hemde...
okudum okudum :)tamda şimdi okudum sevgili dostum:)
güzel dostum!.. kelimeler yetersiz kalır kalbinin güzelliğini tasvire.. bendeki seni anlatmaya çalıştım, harflerden fiyonk yaptım üstüne sadece.. küçücük bir armağan niyetine.. :)
:)bugün gerçekten çok güzel bir gün:))çok özel ve çok güzel bir armağan her bir kelimesiyle:)
tünaydın:)
Yorum Gönder