Aslında bu karakışta onu çağıran şeyin ne olduğunu çok iyi biliyordu. Lise yıllarından kalma bir mekanın özlemiydi bu.. Üniversite dersleri olanca ağırlığıyla gelip hayatının orta yerine yerleşince, eskiden kalma çoğu alışkanlık, yerini başka başka şeylere bırakmıştı. İşte şimdi anıları tazeleme zamanıydı. O mekanın adı ise: Karanfil Pasajı.. Hem lise, hem de dershane hayatından en yakın arkadaşı olan Handan'la, az çiğnememişlerdi bu kaldırımları.. Haftada birkaç kez dershane çıkışı otobüse binmeden önce, bu pasaja gelirlerdi. Pasaj içine, envai çeşit takının bulunduğu gümüşçülerle, her tür birinci ve ikinci el kitabın bulunabileceği sahaflar hakimdi. Handan'ın ilgisini daha ziyade gümüşçüler çeker, her gidişlerinde bir gümüş yüzük ya da küpe almadan çıkmazdı. Yıllar sonra bir bankacı olduğunda da, bu gümüş merakından vazgeçmeyecekti. Onun ilgi alanında ise kitaplar vardı. Sıra sıra kitapların dizili olduğu rafları, adeta, küçük bir çocuğun, rengarenk şekerlerin dizili olduğu şekerci dükkanının vitrinini izlemesi gibi izlerdi.
Aslında Karanfil Pasajı, içeriden bir kapıyla, hemen yanıbaşındaki Birlik Pasajı'na bağlanmaktaydı. Kitapçıların bulunduğu yer de orasıydı. Ama diğeri daha fazla nam yaptığından, bu iki kardeş, sadece birinin ismiyle anılır olmuştu.
Kimi zaman birinci, kimi zaman ikinci el kitaplardan satın alır, mekanın raconu gereği, çoğu kez okuduktan sonra getirip başka kitaplarla değiş tokuş ederdi. Tuhaftır ama, eski püskü ikinci el kitaplar daha çok ilgisini çekerdi. Onlara başka eller değmiş, satır aralarında dolaşmış, sayfalarını çevirmiş ve başka gözler üzerinde gezinmiş olduğundandı belkide.. Sadece bir bedene, bir cisme değil, aynı zamanda bir ruha da sahipti onlar.. Kapaklarını açtığında, kendisini fantastik bir öykünün içinde bulacakmış, kendisiyle konuşacakmış gibi bir intiba uyandırırlardı. Kimi zaman içlerinde kurşun ya da rengi soluk tükenmez kalemle yazılmış, çizilmiş şeyler olurdu. Bir duygu ifadesi, bir sıkıntı hali, bir düşünce yansıması.. Gaipten gelen bir ruhun, kendisiyle iletişim kurması gibi birşeydi bu.. Heyecana kapılır, okurun ruh hali hakkında türlü çıkarımlar yapmaya çalışırdı.
Neredeyse varmak üzereydi. İşte, bu tipili bulanık havada, karşıdan, bir canavarın açık ağzı ya da sırlarla dolu bir mağara gibi gözüken şu karaltı, pasajın girişiydi. Basamakların başında, postal bozması botlarını yere vurarak iyice çırptı. Koşar adım indi merdivenleri.. Karanfil'i, gücenmesin diye şöyle bir vitrinlerine göz atıp geçtikte sonra, gizli bir geçide girer gibi araladı kapıyı.. İşte hepsi karşısına dizilmişler, bu tanıdık gelen simaya 'hoşgeldin' der gibi bakıyorlardı. Şiir, roman, felsefe kitapları, bestseller'lar... yıllar öncesinin dergileri bile mevcuttu burada..
1 yorum:
vaad ,vaadedilmemesi gereken yegane şey...
Yorum Gönder