4 Eylül 2008 Perşembe

iç gıcırtıları-I






~~Kırmızı~~



"Önce kristal fanusu kaldırdım kırmadan
Sonra usulca açtım altın kafesin kapısını
Fazla üstünde durmadan
Aldım avuçlarıma özenle yüreğimi
Çıkardım gün ışığına
Korunmadaydı ya
Kanatamamıştı kimse
Kanattım kendi elimle hiç düşünmeden
Şiire aktı kanı
Kimseler görmeden"




Kırmızı.. adı üstünde kırmızı'ydı..
Kırmızı kan'dı.. Her söylenene kandı..
Kırmızı gül'dü.. Aynaya baktı, kendine güldü..

Zihnini açıp okumak mümkün olsa, Picasso'nun ağzı yüzü birbirine girmiş soyut resimleri gibi bir tablo çıkardı ortaya.. Netlik yoktu yaşamında.. Hiçbir şey belirgin olmamıştı. Gölgeleri severdi Kırmızı.. Küçükken, elektriklerin sıkça kesildiği anlardan birinde, gaz lambası ışığında, gölge oyunu oynamayı keşfetmişti. Elini şekilden şekle sokar, sonra da duvardaki koskoca aksine bakıp, hayaller kurardı.

Ne çok gölge girip çıkmıştı yaşamına, ne çok yansıma.. ve ne çok renk.. Kimi zaman bir mavi soluğunda uyumuş, beyaz düşler görmüş.. kimi zaman da, siyahlara uyanmıştı. Ama o, hep kırmızıydı. Kırmızı, hüzünden bozma mutluluklardı..

"Sanat kimin için?" diye sormuşlardı mektepte.. "toplum için mi, sanat için mi?".. "Sanat benim için" demişti Kırmızı.. Sanat benim içimdeki "aşk".. Anarşist bir ruh huzursuzluğu.. Öyle ya.. İnsan, aklından zoru yoksa, sanata bulaşır mı?.. ya da aşka?.. Sanatçı ya da aşık, ya da her ikisi birden olabilmek için, bir parça zorun olacak hayatla..


....






Hiç yorum yok: