26 Eylül 2008 Cuma

yin&yang




Çinliler'in yaratıcı zekalarının bir ürünü olarak, dünyanın başına musallat ettiği onlarca şeyden biri olan Yin&Yang felsefesi,

"Tanrı evreni karşıtlıklar üzerine yaratmıştır. Güneş ve Ay ile sembolize edilen bu karşıtlıklar arasında bir denge mevcuttur. Yin enerjisi alıcı, dingin ve pasif, Yang enerjisi ise etken, hareketli ve aktiftir. Birisi ötekisi olmadan var olamaz. Mutlak iyilik de, mutlak kötülük de yoktur. İyiliğin içinde kötülük, kötülüğün içinde de iyilik mevcuttur." der özetle...

..ve Yin ile Yang'ın simgelendirdiği şeyler şöyle örneklendirilir:

Yin:Karanlık, ölüm, gece, negatif, soğuk, kadın, pasif, yumuşak, kış vs.

Yang:Işık (aydınlık), yaşam, gündüz, pozitif, sıcak, erkek, aktif, sert, yaz vs.

Yin&Yang ile ilgili en eski bilgilerimi yokladığımda, bu felsefenin, bir daire içinde kıvrımlanarak iç içe geçmiş, birbirlerini nokta şeklinde içlerinde taşıyan siyah ve beyaz simgesiyle, ilk kez lise yıllarında bir kolye biçimi olarak karşılaştığımı hatırlıyorum. Görür görmez ilgimi çekmişti. Uzakdoğu Felsefesi'nden, Tai Chi'den Feng Shui'den falan pek fazla anladığımı söyleyemem ama, Yin ve Yang felsefesinin anlattıklarının gerçeklik payı taşıdığına inanırım. Herşey zıttıyla birlikte yaratılmıştır ve birbirinin içinde az miktarda da olsa varlığını sürdürmektedir. Zıt olan şeylerin birbirini bütünlediği gibi, fizik kuralları gereği birbirini çektiğine de inanırım. Tanrı siyahın karşısına beyazı, iyinin karşısına kötüyü, gündüzün karşısına geceyi koyarken, erkeğin karşısına da kadını koymuş. Her insanda gizliden gizliye kendisinin karşıtı olanı arama dürtüsü bulunmaktadır aslında. Ya da karşıtıyla bütünleşme isteği..

Bugün dünya gündemini meşgul eden CERN Projesi'nin bir amacı da, evrenin yaradılış sırlarından biri olan karşı maddeye ulaşabilmek. Dan Brown'ın Melekler ve Şeytanlar adlı kitabında da bu maddeyi ele geçirmek için türlü plan ve eylemler yapan kötüniyetli insanlardan söz edilmekteydi. Jules Verne'in "Ay'a Seyahat" adlı kitabı, bir zamanların bilim-kurgu türündeki yapıtı iken, nasıl ki kurgusu gidip, sadece bilimi kalmış ise, Melekler ve Şeytanlar'ın da kurgu olmaktan çıkacağı o kadar kuvvetle muhtemel görünüyor.

Bilimadamları, karşı madde sayesinde yakın bir gelecekte ışınlanmanın mümkün olacağını söylüyorlar. Geçmişten bir replik geliyor insanın aklına ister istemez: "Işınla beni Scoti..." :) Bu durumda petrol, doğalgaz, uranyum gibi kaynaklar bir yana bırakılıp, zaten savaş açmak, öldürmek üstüne kurgulanan ve bu uğurda herşeyi bahane edebilen sözümona dünya devleri, bu kez de karşı maddeyi ele geçirmek ve dünyanın, hatta evrenin hakimi olmak uğruna savaşlara girebilirler belki, kimbilir..

İnsanoğlu beyninin kaçta kaçını kullanıyor, kaçta kaçı daha kullanılabilip nelere yol açacak bilinmez ama, teknolojik ilerlemelerin korkutuculuğu karşısında "dur" diyesi geliyor bazen insanın.. Yaradılışın sırlarına nail olmak ve bu uğurda çaba göstermek ne kadar kutsal bir vazife ise de, diğer yandan dünyaya mutlu olmak için geldiğimizi, yaşam hakkının kutsallığını, birilerinin, tanrıymışcasına, bu dünya onların zalim hükümranlığına mahkummuşcasına, bir diğerlerini tahakküm altına almaya çalışmalarının saçmalığını düşününce, tüm bu gelişmeler insanlığın lehine mi, aleyhine mi karar veremiyor insan.. Hizmetimize sunulan her kolaylık, bir güzelliği yok ederek, onun yerine geçerek geliyor sanki üstelik..

"Bayram gelmiş neyime.." diye bir türkümüz vardı bizim değil mi?... Nerden aklıma geliverdiyse?... :)

1 yorum:

...ve], dedi ki...

bazen iyi ne, kötü ne algılayamıyorum...ne siyah ne beyaz...hissedilenlerde mi saklı doğrusu hep her defasında peki...